Ehmedê Xanî Hayatı

Miladî bin yıllarında Hakkari’nin Çukurca ilçesi civarında, Azerbaycan yöresinden gelip Bağdat ve Şam yörelerine gitmekte olan ticaret kervanlarının yolu üzerinde bir han (Kürtçesi: Xan) inşa edilir. Zamanla bu han etrafında “Xan” adında bir köy kurulur. Bu köy’e önce Ehmedê Xani’nin aşireti olan “Xanîler”, daha sonraları da Mehmûdî aşiretinin diğer iki kolu olan “Pinyanişîler” ve “Ertûşîler” yerleşirler. Bunların yerleşmesiyle birlikte biraz daha büyüyen Xan köyü, bu üç aşiret kolunun ihtiyaçlarına cevap veremeyecek bir nufusa ulaşınca, önce Pinyanişîler ve Ertuşîler, daha sonraları da Xanîlerin bir kısmı Xan köy’ünden ayrılırlar. Xanîler’in bilinen eski liderlerinden biri olan ve ailesi ile birlikte Van’ın Hoşab ilçesi civarına yerleşen Mîr Hasan, savaş ve saldırılar sonucu yıkıma uğrayan Zerînak kalesi’nin onarım işlerinden sorumlu olmak üzere “Dizdar” (Kale Ağası) olarak tayin edilir.

Mîr Hasan’ın vefatından sonra yerine oğlu Mîr Süleyman, onun vefatından sonra yerine oğlu Mîr Abdurrezzak, onun da ardından yerine “Büyük Şeyh Abdurrahman” olarak meşhur olan oğlu “Mîr Abdurrahman Xanî” geçer. Van ve çevresi 16. yüzyılın ilk yarısında Şah Tahmasb yönetimindeki Safeviler tarafından işgal edilince, Abdurrahman Xanî ailesiyle birlikte Bayezîd’e (Doğubayazıt) göç eder ve burada Mehmûdî aşireti içerisinde kendine yer bulup “Doze Sor” (Kızıl kale) civarına yerleşir. O dönemde adı geçen kalenin hakimi olan Mîr Necmeddîn Mahmûdî çok saygı gösterdiği Şeyh Abdurrahman Xanî’yi “Kale Kadısı” olarak atar ve Şeyh abdurrahman vefat ettiği 1534 yılına kadar bu görevde kalır. Şeyh Abdurrahman’ın vefatından sonra kalenin idaresi oğlu Mîr Rüstem’e verilir. Ancak osmanlıların Kürt Celalî aşiretine karşı takındıkları olumsuz tutum karşısında, Celalî aşiretine destek çıkmayan kale ahalisinin bu durumunu içine sindiremeyen Mîr Rüstem görevinden istifa eder ve ailesiyle birlikte Bayezîd’in (Doğubayazıt) merkezine yerleşir. Mîr Rüstem’in vefatından sonra yerine Xanîler ailesinin “Mela” (Molla) ünvanını aldığı bilinen ilk ferdi olan oğlu Îyad (veya Eyad) geçer. Fıkıh ilmindeki derinlemesine bilgisinden dolayı Mela olarak meşhur olan bu zatın vefatından sonra yerine oğlu ilyas geçer. İşte kendisi de ilim tahsil edip, icazet alan ve Bayezîd’de “Müderris”lik yapan İlyas, Ehmedê Xani’nin babasıdır. Annesinin adı Gülnigar’dır.

Osmanlılar zamanında Bayezîd olarak ifade edilen yer, günümüzde Kürtçe: Bazîd, Türkçe: Doğubayazıt olarak söylenir, yazılır. Kimileri Xanî’nin kökeni olan “Xanîyanî” aşiretinin yaşamış olduğu “Xan” köyünden dolayı, Ehmedê Xanî’yi Hakkari’li olarak kabul et-tir-meye çalışmaktadır. Kimileri de Van’ın Hoşab ilçesi civarında Hakkari’nin Xan köyünden göç edenlerin yaşadığı “Xanîyanî” aşiretinin devamı kabul edilen yaklaşık 50 köylerinin bulunmasından dolayı, Ehmedê Xanî’yi Van’lı olarak kabul et-tir-meye çalışmaktadır. Oysa ki yukarda da detaylı bir şekilde anlatıldığı gibi “Xanîyanî” aşireti Hakkari-Çukurca-Xan köyünden Van-Hoşab’a göç eder 4 kuşak burada yaşadıktan sonra, Şeyh Abdurrahman Xanî ve ailesi Doğubayazıt’a göç ederler. Doğubayazıt’ta da 4 kuşak yaşadıktan sonra Ehmedê Xanî dünyaya gelir. Dolayısıyla “Hakkari’li”, “Van’lı”dır demek yersizdir, gerçeklik payı yoktur. Doğrusu: Ehmedê Xanî 1651 yılında Doğubayazıt’ta doğmuş 1707 yılında Doğubayazıt’ta vefat etmiştir. “Ehmedê Xanî Hazretlerinin Türbesi” Doğubayazıt’tadır. Hala da Doğubayazıt halkı ve yurdun dört bir yanından ve yurtdışından gelen ziyaretçiler tarafından ziyaret edilmektedir. Doğubayazıt halkı günümüzde de “Serê Xanî Baba” (Xanî Baba’nın Başı İçin) diye yemin eder. Bu yemini yapana inanır. Yalan yere bu yeminin edilemeyeceği inanışı yüksektir.

Doğubayazıt ilçesinde “Xanî Baba” yada “Ehmedê Xanî” ile başlayan işyeri isimlerine, tabelalara sıkça rastlanır. “Ehmedê Xanî Parkı”, “Xanî Baba Turizm”, “Xanî Baba Lokantası”, “Xanî Baba Çay evi”, “Xanî Baba Manavı”, “Xanî Baba Kuaför Salonu”, “Ehmedê Xanî Pasajı” gibi. Araştırmacı, tarihçi, yazar ve bu konuya önem veren kuruluşlar tarafından “Ehmedê Xanî Resmi” olarak bu konuda yayınlamış olduğum resim ortak kabul görmüştür. İsminin “Ehmedê Xanî” olarak okunup yazılması gerekirken, “Ahmed-i Hani” olarak Türkçeleştirilmesi, isminin doğru yazılıp okunmaması üzücü bir durumdur. Bunun tek nedeni Kürtçe dilinin 2009 yılına kadar yasaklı bir dil oluşudur. Kürtçe alfabe ile yazmanın yasak olmasıdır. Oysa ki kabul gören bir doğru var ki, özel isimler, şahıs isimleri başka bir dile çevrilemezler. Anlamı nedir diye tercüme edilebilirler ama isim kendi anadilinde nasıl okunup yazılıyorsa diğer dillerde de öyle okunup yazılmalıdır. Yani “Ehmedê Xanî”.     Lewra ko dema ji ğaybi fek bu Tarih-i Hezâr o şist o yek bu İsâle gihéşte çil o çaran Wi pişirewi günah-kâran Gayb âleminden kopup (bu dünyaya) geldiği zaman ki, Bin altmış bir [1061] tarihiydi. Günahkarların öncüsünün bu sene(yaşı) kırk dörde vardı Şeyh Ahmed El-Hânî Doğu Beyazid’de vefat etmiş olup, kesme taştan altıgen kubbeli büyükçe olan türbesi şehir merkezine 8 kilometre uzakta İshak Paşa sarayının üst kısmındadır.

Türbenin ön tarafında yine taş kubbeli mescidi bulunmaktadır. Türbe ilçede halen en önemli ziyaretgâhtır.       Eğitim durumu: Ehmedê Xanî, Bayezîd’de bulunan Muradiye Medresesi’nde eğitim görmüştür. Daha sonraları Ahlat, Urfa, Bitlis, Cizre, Bağdat, ve Mısır’da bulunan değişik medreselerde eğitimini tamamladıktan sonra Bayezîd’e dönerek bir mescit ve medrese kurarak imam ve Öğretmen’lik yapmaya başlamış ve vefat ettiği tarihe kadar ders vermeye devam etmiştir. Okuma-yazma bilen, aydın bir aşiret’e mensub olan Ehmedê Xanî 14 yaşında Mîr Muhamed’in divan katipliğini yapmış, daha sonraları Muradiye Medresesinde imamlık ve Öğretmenlik (Müderrîs) görevlerini birlikte sürdürmüştür. Mezhebi, tarikatı ve tasavvuf anlayışı Ehmedê Xanî‘nin eserleri incelendiğinde Kürt alimlerinin büyük çoğunluğu gibi fikhi mezhep olarak Şafiî, itikadi mezhep olarak Sünnî-Eş’arî, tarikat olarak Nakşibendî olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Xani”nin tarikat ve tassavuf anlayışında cahil ve sahtekar Şeyh ve Sofu’lara yer yoktur. Nitekim “Nubehara Biçûkan”‘ın 7. kıtasının giriş vecizinde Şeyh’lik ve sofu’luğun ancak keramet, ilim, okuma ve amel dinamikleri ile bir hüviyet kazanacağına ve bağlanılan tarikat’ın İslam şeriat’ına uygun olması, dolayısıyla İslam’ın tasvip etmediği hurafelerle dolu bir tarikat olmaması ve sofu’nun inzivaya çekildiği her zaviye’nin (ibâdet için çekildiği tenhâ yer), bir ilim hücresi olarak sağlam bilgilerin edinildiği bir yer olması gerektiğine dikkat çekmektedir. Siyasi Açıdan Ehmedê Xanî, gerek kendisinden önceki süreçlerde, gerekse kendi zamanında meydana gelen askeri ve siyasal olaylardan etkilenmiş, bu olaylar Xanî’nin ulusal düşüncelerinin şekillenmesinde önemli rol oynamışlardır. Osmanlı imparatorluğu zamanında baş gösteren isyan ve karışıklıklar sonucu değişik uluslar, başlarının çaresine bakıp devletleşme yolunda çaba sarfederken, Kürt beylikleri ya dağılma sürecine girmiş yada kendi aralarında kavgalı olmuşlar, bir türlü kendi aralarında birliktelik sağlayamamış bir lider etrafında bir araya gelememişlerdir. Sahip olduğu öngörü ile geleceği iyi gören Ehmedê Xanî’nin en büyük ulusal arzusu, Kürtlerin kendilerinden olan ve bazı niteliklere sahip müşterek bir lider etrafında birleşip kendi kaderlerini tayin etmeleri olmuştur. “Mem û Zîn” adlı eserinin 189-234 arası beyitlerinde ulusal arzusunu ve bu arzunun gerçekleşmesinin önündeki engeller olarak “Kürtler ve onların beyleri arasındaki iç anlaşmazlıkları” gibi sosyolojik tespitlerde bulunmuştur. Cesur ve gayretli Kürt beylikleri açıkça övmüş, cömertlikleri ve ulusal onurlarına rağmen bu toplulukların ne kadar bahtsız ve talihsiz olduklarını açıkça dile getirmiştir. Tüm bunların kaçınılmaz sonucu ve gerekçesi olarak Xanî, kendi ulusunun bir hükümdarı (padişah) olmasını, dolayısıyla Kürt beylerinden birinin seçilerek kendisine taç giydirilip, tahta çıkmasını arzulamakta ve böyle bir hükümdarın yönetimi altında gerçekleşecek olan ulusal bir birlikten başka Kürtler için bir çözüm bulamamaktadır.

Kültürel Açıdan Ehmedê Xanî’nin yaşadığı dönem ve ortamda dört dil önem taşıyordu. Bunlar Kur’an dili Arapça, edebiyat dili Farsça, resmi dil Osmanlı Türkçesi, ve halkın konuştuğu dil olan Kürtçe idi. Bu dört dile de hakim olduğu anlaşılan Xanî eserlerini kendi anadili Kürtçe olarak yazmayı tercih etmiştir. 2656 beyitlik olan “Mem û Zîn” adlı eserinde yaklaşık olarak 27000 kelime kullanmıştır. Arapça 6015, Farsca 918 ve Osmanlı Türkçesi’nin 26 kelimelerinden yararlanmıştır. 20000 civarı saf Kürtçe kelime kullanmıştır. 1927 yılında yazılmış olduğu halde, Cumhuriyet’in kurucusu Atatürk’ün “Gençliğe Hitabesi”ni orjinal hali ile günümüz Türkçesi ile sadeleştirmeden okuduğumuzda bir şey anlayamaz olduğumuzu fark ederiz. Sadece bu örneği göz önünde bulundurursak, 1665 yılında “günümüzde dahi eğitim dili olmayan bir dil ile” yazmaya başlayan Ehmedê Xanî “Neden sadece Kürtçe kullanmamıştır” gibi eleştirilere cevap verebileceğiz. Xanî, “Mem û Zîn”in 2478. beyitinde Kürtçe, Arapça ve Farsça kelimelere, beyitlerini, nükteli nazım ve edebi bir ustalık olan kelime oyunu olarak birleştirmek için kullandığını açıklamaktadır. Xanî “Mem û Zîn”i yazarken taşın altına elini koyarak büyük özverilerde bulunmuştur. Döneminin geçerli iki dili olan ve duru şarab’a benzettiği Arapça ve Farsça yerine, gereken ilgiyi göremeyeceği için tortuya benzettiği kendi anadili Kürtçe ile eserlerini yazmıştır.

Xanî’ye göre Kürt dili ve edebiyatına olan ilgisizliğin ve pazarın kesat oluşunun temel nedeni bu dil ve edebiyata sahip çıkacak bir Kürt bey’inin olmamasıdır. Dolayısıyla Xanî’yi en çok üzen şey, özelde kendi yazdıklarını, genelde Kürt dili ve edebiyatını sahiplenecek ve iktidarıyla bunu onaylayıp teşvik edecek bir Kürt bey’inin bulunmayışıdır. Xanî’nin günümüze ulaşan ve kendisine ait oldukları kesin olan eserler dört tanedir:

  1. Nûbehara Biçûkan
  2. Eqîdeya Îmanê
  3. Mem û Zîn
  4. Dîwan

Nûbehara Biçûkan : Çocukların İlkbaharı Xanî Kürtçenin ilk iki dilli sözlüğü olan “Nûbehara Biçûkan” adlı eserini 1683 yılında yazmıştır. Kısa bir önsöz, 13 kıta, 220 civarında beyit ve yaklaşık 1000 Arapça kelime ile bunların Kürtçe karşılıklarından oluşan bu sözlüğünü 33 yaşında iken hazırlamıştır. Bu Kürtçe sözlüğün giriş kısmında Kürt çocuklarının eğitimi için yazdığını açikça belirtmekte ve çocuklara Kur’an-ı Kerim’i bitirir bitirmez ders kitabı olarak ilk önce bu sözlüğün öğretilmesini istemektedir. Bu eser üç açıdan önem taşımaktadır.  Birincisi, Kürt alimleri, Xanî’nin bu sözlüğünü “medreselerde okutulmasını” gerçekleştirmişler ve Kur’an-ı Kerim’i bitirip medreseye başlayan Kürt çocuklarına bu kitabı ders kitabı olarak okutmuş ve ezberletmişlerdir. Medreselerin işlevini yitirdiği “Cumhuriyet sonrası”nda bile Kürt medreselerinde bu eserin okutulmasına ve ezberletilmesine devam edilmiştir. İkincisi, çocuk edebiyatı alanında yazılmış ilk Kürtçe kitap olması Üçüncüsü, Kürtçe yazılmış ilk iki dilli sözlük olmasıdır. Eqîdeya Îmanê : İnanç Risalesi Xanî 70 beyitten oluşan bu eserini aruz ilminde “mutekarib” adı verilen bir vezin sistemiyle 1687 yılında yazmıştır. Bu kitapta İslam’ın inanç esaslarını bu esaslarla ilgili görüş ayrılıklarının ayrıntılarına girmeden “Sunni Eş’arî” ekol çerçevesinde işlemiştir. Nûbehar gibi Xanî bu eserini de medreselerde okutulan ders kitapları arasına katmak amacıyla Kürtçe yazmıştır.

Böylece Kur’an-ı Kerim’i bitiren Kürt çocukları Nûbehar ile kendi anadillerinin temel sözcük ve terimleri ile tanışmaları, “Eqîdeya Îmanê” ile de temel dini bilgileri yine kendi anadilleriyle öğrenmeleri amaçlanmıştır. Bu eseri önemli kılan iki büyük özellik:

1- Dini bir ilim sahasında yazılmış ilk Kürtçe ders kitabı olması

2- Kendisinden sonra dini ilimler sahasında Kürtçe yazılmış diğer kitaplara bir örnek teşkil etmesi, onlar için bir kapı açması. Dîwan Ehmedê Xanî’nin vefatından sonra, kendisinin hayatta iken yazmış olduğu şiirlerin bir arada toplandığı “Diwan” kitabı bir çok araştırmacı – yazar tarafından farklı isimlerle yayınlanmıştır.

Xanî’nin değişik süreçlerde çeşitli münasebetlerle söylediği şiirlerinin bir araya getirildiği Dîwan’ında yer alan bazı nazım şekilleri şunlardır: Gazel, Kaside, Kıta, Mulemma, Mustezad, Diğerleri Dîwan’ın içeriğini oluşturan belli başlı konular şunlardır: Tasavvuf, Mistik ve metaforik aşk, Metaforik Flora, Metaforik fauna, Sosyal, siyasal ve kültürel olgular, Diğer konular. Mem û Zîn : Mem ve Zîn Ehmedê Xanî’nin “Mem û Zîn”i bir şairin naklettiği bir aşk hikayesinden önce bir fikir kitabıdır. Bu kitabında doğu şiirinin bütün güçlü yanlarını yansıtmanın yanında fikirlerini ifade etmede kendi kültür ve bilgisini açıkça ortaya koyan Xanî, kendisinden önce yazılmış olan kitaplarda kaydedilen düşünsel ve felsefi tartışmalar üzerinde de kafa yormuş ve bütün bunları yaparken kendine göre “hedefi” olan bir şair olarak hareket etmiştir. “Mem û Zîn”in yazımı salt bir şiirsel destanın yazımı yada halk arasında tekrarlana gelen ve kökü eskilere dayanan bir aşk hikayesinin şairane yazımı değildir. Bilakis şair belirli bir “hedef” için yazdığı bu kitapta mensup olduğu Kürt ulusunun gerçek durumunu, özelliklerini ve değerlerini ortaya koymayı amaç edinmiş ve dünyaya Kürtlerin tarihsel derinliklere sahip uluslardan bir olduğunu açıklayarak onların Fars ve Osmanlı boyunduruğundan kurtulmaya hakları olduğunu söyleyerek bu davasında oldukça şeffaf davranmıştır.

Xanî, doğunun büyük klasik şairlerini taklit etmekten çok bu şairlerin kendi dilleriyle ortaya koydukları destanlarının benzerlerinin Kürtlerde de var olduğunu ve bunların Kürtçe de yazılabileceğini ispatlamak istemiştir. Mutasavvıf bir şair sıfatıyla kendi yaratıcı gücünü ortaya koyarak Kürtlerle öteki doğu halkları arasında irtibat kurmuş olan Xanî, doğu halklarının genel kültür mirasına ve edebiyatına katkı sağlayacak “çehresi kurdî olan” yeni bir tablo kazandırmıştır. Şüphesiz “Mem û Zîn” üstün edebi dokusunun yanında felsefi ve düşünsel bir eserdir de. Birçok bilgi ve birikimi özetleyen, ve çok sayıda düşünsel meseleyi içeren, Kürt ulusunun hayatını ve döneminin yaşam tarzını tavsir eden tablolar çizmektedir Ehmedê Xanî’nin bu eseri, ismini “Mem” ve “Zîn” adlı iki aşıktan almaktadır. Aşk hikayesi Miladî 1393 yılında Cizre’de yaşanmıştır. Ehmedê Xanî “Mem û Zîn”den önce Kürt coğrafyasında tanınan ve anlatılagelen “Memê Alan” folklorik hikayesini yeni baştan ele almış, ona kendi görüşlerini yansıtan yeni bir görünüm kazandırmış ve böylece onu dinsel, sosyal, siyasal ve ulusal görüşleri için kendi ifadesiyle bir “bahane” yapmıştır. “Mem û Zîn”i 44 yaşında tamamlayan Xanî, eserini nazım şekli olarak “Mesnevî” tarzında yazmıştır. Giriş bölümde “Besmele ve Tevhîd”, “Allah’a Yakarış”, “Hz. Muhammed’e ve dört büyük halife’ye övgü”, “Mirac olayı ve şefaat talebi”, “Eserin ithaf edildiği kişiye övgü”, “Eserin yazılış nedeni” yer alır.

Giriş bölümünde ki “Eserin ithaf edildiği kişiye övgü” adlı alt başlık en önemli dikkat çekici kısımdır. Zira mesnevilerde bu kısımda eserin ithaf edildiği kişinin adı anılarak bu kişi edebi incelikler dolu ifadelerle övülür. Xanî bu kısımda doğrudan doğruya bazı meziyetlerini sıraladığı Kürtleri övmekte ve böylece eserini Kürtlere ithaf etmektedir. Bu kısım için seçilen başlık’ta kolaylıkla anlaşılmaktadır. “Bu kısım, cesur ve gayretli Kürt topluluklarını açıkça övmeye ve bunca cömertliklerine ve ulusal onurlarına rağmen bu toplulukların ne kadar bahtsız ve talihsiz olduklarını açıkça dile getirmeye ilişkindir.” Yazılış nedeni: Xanî bu kısımda başkalarının doldurmadıkları Kürtçe yazma boşluğunu kendisi mecbur kalıp doldurmaya çalıştığını, bunu ulusal bir bilinçle yaptığını, duru şarap kadar revaçta olan Arapça, Farsça ve Osmanlı Türkçesi dururken tortuyu andıran Kürtçe’yi tercih ettiğini ifade etmektedir. “Mem û Zîn”i yazmak için Kürtçe’yi tercih etmesinin temel iki nedeni olarak el oğluna “Herkesin kendi dilinde kitapları varken, Kürtlerinki yoktur” ve “Kürtler aşktan mahrumdur” dedirtmemek olduğunu açıkça belirtmektedir. “Mem û Zîn”in asıl konusu, Mem ve Zîn adlı kahramanlar arasında “mecazi” olarak başlayıp daha sonra “ilahi”leşip “hakiki”leşen bir aşk hikayesidir. Aşkları evlilikle noktalanıp “mecazi” merhaleyi aşamayan Tacdîn ve sitî de hikayenin önemli kahramanları arasında yer alırlar. Tacdîn dîvan veziririnin oğlu, Mem’de dîvan katibinin oğlu olup, kan kardeşi iki saray mensubudurlar. Hikaye’nin önemli kahramanlarından biri de Cizre beyi Zeyneddîn’dir. Sarayda yetişen Sitî ve Zîn bu beyin kardeşleridir.

Hikayenin diğer kahramanları: Bey’in kötü karakterli teşrifatçı kapıcısı Bekir, Zîn ve Sitî’nin dadıları Hayzebûn, Tacdîn’in iki kardeşi Arif ve Çeko, Bekir’i ölümünden sonra cennet’te gören pîr. (Şeyh) Şerha xema dil bikim fesane Zînê û Memê bikim behane Nexmê we ji perdeye derînim Zînê û Memê ji nû vejînim İçimdeki dertleri efsane kılayım Zîn ve Mem’i bahane yapayım Perdeden şöyle bir nağme çıkarayım Zîn ve Mem’i yeniden yorumlayayım

Fehim IŞIK/Kovara Destar

KAYNAK:

Doç.Dr. Kadri Yıldırım” tarafından hazırlanan ve “Avesta yayınları” tarafından çıkarılan “Ehmedê Xanî Külliyatı” isimli kitapları

İzeddin Mustafa Resûl” tarafından yazılan Bir şair düşünür ve mutasavvıf olarak Ehmedê xanî ve “Mem û Zîn” adlı kitabından yararlanılmıştır.

Derbar Rêvebir

Check Also

Gotinên Tiryakî- Cenap Şehabettîn

Fîkrên xweş, kal nabin. Ê ku ji pêz vediqetin, pez jê hez nake. Fîkrên xweş, …

Leave a Reply