2011 yılında hazırlanmış bu eser, gönlümüzden geçen düzenlemeler yapılmadan yayınlanmaktadır. İnşallah yayında olduğu süre boyunca gelen itirazlar, yayınlanan yeni belgelerle genişletilecektir. Ayrıca eserin üslubu duygusal, coşkulu bir üsluptur. Bunun sebebiyse yazıldığı yıllardaki yayın taşıdığımız okuyucu endişeleridir. Üslubun hamasiliğinden öte, içeriğin farklılığının önemsenmesini rica ederiz. -Cevher Kara 2015
Önsöz
Bugün itibariyle, sisteme tamamen entegre olmuş gibi görünen Türkiye Müslümanları, bu devletin kurulduğu ilk yıllarda hiç de öyle her yapılanı kabul eden, bütün sahih muhalefet damarları kesik, sağ/sol partilerin oy deposu haline gelmiş değillerdi. Cumhuriyet’in kurucu kadroları, savaş bittikten ve artık hutbe irad etmek, komisyonlarda Şeriat ve Hilafet’e övgüler düzmek, alimlerle, hocalarla aynı karelerde görünmeye gayret etmek gibi iki yüzlülüklere ihtiyaçları kalmadığına kanaat getirdikten hemen sonra bu halkın ve onun pak akidesinin üstüne yürümeye başladılar:
“Bir gün minberlere kadar çıkıp hilafet makamının kudsiyetinden ve halifenin lüzumundan bahset, herkes boyun eğsin, dinlesin; bir gün de ani bir karar ver, ‘Hilafet kaldırılmıştır, Halife hudut dışı edilecektir’ de; yine herkes boyun eğsin dinlesin Bunun gibi, bir gün İslam dinini ve Kur’an’ı göklere çıkar; bir gün de onları kaldırmaya yürü!”[1]
Osmanlı’nın son demlerinde bir zafiyet olarak zuhur eden batılılaşma, ittihatçılar tarafından kesin bir program olarak uygulamaya konmuş, cumhuriyetçiler ise bütün fakülteleri ve bedelleriyle batılılaşmayı doruk noktasında faaliyete geçirmişlerdir. Fakat şu bir hakikattir ki bu ümmetin feraset ve takva sahibi hiçbir ferdi bu duruma göz yumacak değildi. İşte Şeyh Said-i Kûrdî Rahmetullahi Aleyh, bu göz yummama tavrında ‘es-sabikun-el evvelîn’ dir.
Şeyh Said kimdir? Neden kıyama kalkmıştır? Bu bir kıyam mıdır, bir ayaklanma mıdır, yoksa bir isyan hareketi midir? Hangi tabir onun hareketini tam anlamıyla ifade etmektedir? Bu hareketi gerçekleştirirkenki gayesi nedir? Gibi sorular on yıllardır tartışma konusu olmuş ve bu konuda birbirleriyle çelişkili çok sayıda görüş öne sürülmüştür. Kendisine yakıştırılan ’Kürdçü’, ’İngilizci’, ’vatan haini’ gibi sıfatlara rağmen Şeyh’i ve kıyamını doğru anlamak gayesiyle yapılacak ’insaflı’ bir araştırma, onun, esasında iddia edilen görüşlerin aksine; ne kavmiyetçi bir söylem ile ne de dönemin sömürgecibaşı İngiltere‘nin talimatları doğrultusunda yola koyulmadığını görür. Onun gayesi “Ankara’daki zındıklarca” kaldırıldığından bahsettiği Hilafet’i, henüz daha yeni kaldırılmış iken yeniden ihya etmek, yara henüz sıcak iken tedaviye yönelmek idi. Şeyh Said’i anlamak isteyenler meseleyi bu noktadan ele almak durumundadırlar. Zira mesele budur, onun gayesi budur, kıyamın esbabının başındaki başlık da budur. Kitap, bu hakikatin altını kalın çizgilerle çizmeye ve Şeyh Said hakkındaki çirkin ve fasid algıları ortadan kaldırmaya yönelik bir gayretin ürünüdür. Gerçi ‘adaletsiz’ tabirinin bile aşağı kalacağı bir yargılama sonucunda idam edilmesi yetmezmiş gibi ’hain’ diye yaftalanan Şeyh Said’e atılan iftiraları tüm kamuoyu nezdinde afişe etmek, boşa çıkarmaktır. Aynı zamanda O’nu anlamak, O’nun uğruna kıyama kalktığı ve Allah ve Rasülü’nün emrettiği, insanlığın bütün aciliyetiyle muhtaç olduğu Hilafet’in yeniden ikamesine bir katkı sunmaktır. Ki O’nun da vasiyeti budur:
“Arkamızdan ağlayıp da zalimleri sevindirmeyin. Kıyamımızı iyi anlayın ve bizden sonrakilere anlatın.’‘
Haziran 2011 / Şanlıurfa
___________
[1] Mustafa İslâmoğlu, İslâmî Hareketler ve Kıyamlar Tarihi, Sf. 585. (8 nolu Dipnot: Kâzım Karabekir, Paşalar Kapışıyor, Sf. 256)