Kürt bilgin Ebu Hanife Ahmed Dinawarî

Astronomi, matematik ve mekanik,  filoloji ve şiir eğitimi alan Ebu Hanife Ahmed Dinawarî’nin yazmalarını okuyan herhangi birine en çarpıcı görünen nitelik onun bilgisinin genişliğidir. Onun eserlerine, sahip olduğu disiplinler arası geniş bilgi, yazdığı her eserde ve her konuda her an karşımıza çıkan çok yönlü bir bilgin portresi damgasını vurmuştur.

Kürt tarihi ve toplumu, İran Sasanileri ve Bizans imparatorluğunun merkezi yönetimleri altında geçen üç yüz yıllık çöküş döneminden sonra, 7. yy ile 9. yy arasındaki Kürt siyasal gücünün yeniden doğuşu damgasını vurmuştur. 10. yüzyıl ile 12. yüzyıl arasında zirveye çıkan bu dönem haklı bir şekilde İslam’ın Kürt yüzyılları olarak adlandırılabilir. Kürtlerin siyasal yönetimi, yoğun göçler ve askeri fetihler sayesinde, orta Asya’dan Libya ve Yemen’e dek uzanıyordu.

Kürtler Ortadoğu’nun kalbi olan bölgeleri, dış işgalcilere, örneğin haçlı seferlerine karşı savunan güçlü hanedanlıklar kurarken, Kürt kültürü de altın çağını yaşamış, Kürtler bu dönem boyunca tarihi, felsefe, müzik, müzikoloji, mimari, mühendislik, matematik ve astronomi alanlarında ustalaşmışlardır. Dönemin önde gelen Kürtleri arasında Ebul- Fiad, İbni Ahtar, İbni Şeddat ve İbni Qutayba gibi tarihçiler, El Suhrawardi gibi filozoflar, gezgin İbni Fadhal, Safi el din Urmawî (ölümü 1294) ve Muhammed İbni Katib Erbili gibi müzikologlar, İbrahim ve İshaq Mawsili ve Zeriyab gibi müzisyenler, mimar ve mühendis Munis, matematikçi ve gökbilimci Muhi el –bin Axlati, biyografici İbni Kalkan, ansiklopedici İbni Nedim ve sosyal dinsel devrimciler olan Babek ile Narseh gibi sayılabilinir.
Hiç kuşkusuz Kürt ileri gelenleri içinde en mükemmel olanı, İslam topraklarında o güne kadar ortaya çıkmış en büyük beyin olan Ebu Hanife Ahmed Dinawarî’dir. İslam bilimlerinin kurucularından biri olduğunu bildiğimiz Ebu Hanife Ahmed Dinawarî yaklaşık olarak MS 820 yılında Güney Kürdistan’da Hemedan ile Kirmanşah arasındaki Dinawar’da doğmuştur. İran’ın İsfahan kentinde, astronomi, matematik ve mekanik, Irak’ın Küfe ve Basra kentlerinde ise filoloji ve şiir eğitimi alır. 24 Temmuz 896 yılında Dinawar’da yaşamını yitirir.
O zaman kozmopolit bir yapısı olan Dinawar, doğu ile batı arasındaki başlıca uluslararası ticaret yolu, yani İpek Yolu üzerinde kurulmuş olması sayesinde, Güney ve Güneydoğu Kürdistan’da bir metropol işlevi görüyordu. Dinawar şehri böylelikle Ebu Hanife gibi çok sayıda önemli bilgine ev sahipliği yapıyordu. Modern ansiklopediler ya da modern öncesi İslami biyografi sözlükleri arasında yapılacak kısa bir gezintiyle, Ahmed Dinawarî gibi bölgenin aydınların bolluğunu açıkça görülecektir. Ebu Hanife’de sıra dışı olan şey onun kendi halkına gösterdiği saygı, tarihsel ve kültürel katkısına verdiği değerdir.
Ebu Hanife, -insan ve olgu- İslam uygarlığının o ilk altın yüzyıllarındaki entelektüel akımlara çok şey borçludur. Ebu Hanife’nin eserlerine ve düşünce disiplinine titizlik, bilimsel öngörü ve güvenilirlik damgasını vuruyor. Müslüman tarihçi İbni Haldun, Mukaddime adlı yapıtında bu olgular üzerine epeyce yorum yapmıştır.
Pek çok çağdaşı gibi, Ebu Hanife de, belli bir zaman ya da gruba değil, tersine tüm çağlara ve tüm halklara ait olan dünya çapında bir şahsiyettir. Günümüze ulaşan eserleri dikkate alındığında Ebu Hanife’nin Kürt bakış açısı ile dünyaya baktığı anlaşılıyor. Bu yüzden onun eserlerine baktığımızda bilinen ilk çalışmasının Kürtlerin kökenini konu alan Ensab el- Ekrad olması hiç de şaşırtıcı değildir.
Ebu Hanife’nin yazmalarını okuyan herhangi birine en çarpıcı görünen nitelik onun bilgisinin genişliğidir. Onun eserlerine, sahip olduğu disiplinler arası geniş bilgi, yazdığı her eserde ve her konuda her an karşımıza çıkan çok yönlü bir bilgin portresi damgasını vurmuştur. Hiper aktif bir analitik akıl tarafından sürüklenen Ebu Hanife, bir varlığı ya da olguyu açıklarken, kendisini tek bir alan veya konu ile sınırlamakta zorluk çeker. Onun bilginin tüm alanları arasındaki ilişkiyi kanıtlama çabası her dönemeçte karşımıza çıkar. Böylece Ebu Hanife birinci sınıf bir matematikçi, gökbilimci, maden bilimci ve sanayi mühendisi olduğu kadar aynı zamanda bir bitki bilimci, zoolog, tarihçi, coğrafyacı, filolog, edebiyat eleştirmeni ve etnografyacıdır da. Örneğin, altı büyük ciltten oluşan Kitab el- Nebat (Flora kitabı) adlı eseri, bitkiler ve onların morfolojik sınıflandırması, toprak morfolojisi ve hidrolojisi gibi konularda temel bir kaynak olmakla kalmayıp, aynı zamanda bitki isimleri ve onların şiirsel literatürdeki kullanımı alanında, Ortaçağ’ın en bütünlüklü tezlerinden birini teşkil eder. Kitap yerinde bir önlem olarak, madencilik ve patlamalı fırınların mekaniği üzerine yapılmış değerli yorumlar içermektedir.
Ebu Hanife’nin saf bilimleri konu alan seçilmiş yazımları arasında şunlar vardır: Kitab el Cebr wel-Mupabila (Cebir Kitabı), Kitab el Nebat (Flora Kitabı), Kitab el-Kusuf (Güneş Tutulmaları kitabı), Kitab el- Red ala Rasad el- İsfahani (El-İsfahani’nin Astronomik Gözlemlerinin Çürütülmesi), Kitab el Hisab (Hesap Kitabı), Baht fi hisab el- Hind (Hint Hesabanın Analizi), Kitab el cem we l-tefriq (Aritmetik Kitabı), Kitab el-qibla we l-ziwal (Yıldızların Konumu Kitabı), Kitab el-enwa (Hava Kitabı) ve Ilah el-mantık (Mantığın Geliştirilmesi), Sosyal bilimler ve İnsan bilimleri konusunda ise, Ekber el- Tiwal (Genel Tarih), Kitab el –kebir (Bilimler Tarihindeki Büyük Kitap), Kitab el-fisaha (Retorikler kitabı), Kitab el-Buldan (Coğrafya kitabı), Kitab el- şiir we l-şuara (Şiir ve Şiirler Kitabı) ve Ensab el- Ekrad (Kürtlerin Ataları).
Ebu Hanife’nin kaybolan diğer eserlerine, sonradan onun yazımlarını kaynak olarak kullananların ya da doğrudan aşırmalar yapanların çalışmalarında rastlanmaktadır. Ne yazık ki, Ebu Hanife’nin yalnızca Genel Tarih adlı çalışması bütünlük içinde günümüze ulaşabilmiştir.
Ebu Hanife’nin kendi asıl kökeni hakkındaki duygularına, onun Flora Kitabı’nın metinlerinde, Kürdistan’ın yerli bitkileri için Kürtçe terimler kullanan ilk yazar olması noktasında rastlıyoruz.
Modern öncesi İslami metinlerde Ebu Hanife’nin bilimsel çalışmalarına evrensel övgüler yapılırken, onun tarihi konusundaki yazmaları ve görüşleri pek çok tartışma ve keskin bir kamplaşma yaratmıştır. Ebu Hanife, Genel Tarih adlı kitabında İslam tarihinde, Kürtlerin de ikinci büyük kolunu teşkil ettikleri İrani halkların bakış açısı ve çıkarları bakımından ele alan ilk tarihçi olmuştur.
Kesin bilimler üzerine çalışan bir araştırmacı olarak Ebu Hanife bilinen tarihsel olgularla çelişen mevcut siyasal görüşler karşısında çaresizlik içinde kalmış olmalıdır. Yıldızların kesin konumunu ve gezegenlerin hareketini belirlemek üzere gözlem evleri kuran Ebu Hanife, kimin keyfi kuruntularına ters düşerse düşsün, mevcut ve orijinal kayıtlarla çelişen bir tarih çalışmasının kaleme alamazdı. Herhangi bir halk grubuna saldırmak bir yana, Ebu Hanife’nin kayıtları doğru yolu gösteriyordu. Tarihin bu şekilde yazılması beklenmiyordu ve Ebu Hanife’nin tarihe bilimsel yaklaşımı ölü doğan bir çocuk olmak zorundaydı.
Şa’übiyye, yani “milliyetçi” olarak damgalanan Ebu Hanife’nin tarih çalışmaları, kendi kuşağı ve daha sonraki Arap- İslam tarihçileri tarafından dışlanmıştı. Böylece, onun Genel Tarih adlı eseri “Edebi ve Bilimsel niteliklerine rağmen” diye yazar Lewîn, “Arapça konuşulan alemde hiçbir zaman ciddi bir onay ya da popülerlik kazanmadı. Çünkü tarih (Ebu Hanife tarafından) İrani (Kürt) bir bakış açısıyla ele alınmıştır…”
Kürt tarihsel ve kültürel mirasını derleyip yazma doğrultusunda çaba harcandığı günümüzde durum bundan farklı değildir. Bunu yapmaya çalışan yazarlar, “milliyetçi” oldukları gerekçesiyle göz ardı edilmekte, onların eserleri de milliyetçi fanteziler olarak damgalanmaktadır. Eğer Genel Tarih adlı çalışmasını bugün yani neredeyse 1100 yıl sonra yazılıyor olsaydı, Ebu Hanife karşısında adeta taşlaşmış akademik camianın tepkisinde hiçbir farklılık olmayacaktı.
İslam tarihçiliğinin ilk iki yüzyılı oldukça yaygın olan yanlışları düzeltmek üzere Ebu Hanife gibi prestijli bir bilim insanı tarafından atılan adımları, tarihleri ve mirasları kıyıda köşede unutulmaya terkedilmiş diğer milliyetlere mensup yazarların aynı doğrultudaki adımları izledi. Ebu Hanife’nin Genel Tarih adlı başyapıtından sonraki yüzyılda, İrani halklar, aynı şekilde göz ardı edilen ve yok sayılan geçmişlerini yeniden diriltmek ve tanıtmak üzere harekete geçtiler. Farsça yazılan, Şahname ve Tabarice/Mazandaranice yazılan Marzbanname Arap ve İslami olmayan güçlü tarih çalışmalarının ortaya çıkışını temsil etmekle kalmaz, aynı zamanda o dillerin rönesansı anlamına da gelir. Bu eserler Arap yanlısı tarihçiliğin yerine geçmekle kalmayıp, aynı zamanda Arap olmayan topraklardaki tarihçiliğin dili olan Arap dilinin de yerini almıştır. Ebu Hanife’nin mevcut önyargılı tarihçiliğe 9. yy ortalarında meydan okuyuşu, 11. yy’a gelindiğinde bu önyargıları dağıtmayı başarmıştır.
13. yy’da Moğollar, 14. yy’da da Timur kuvvetleri tarafında yıkıldıktan sonra, Dinawar şehri yavaş yavaş çökerek bir harebe yığını haline geldi. Ebu Hanife’nin doğum yerinde günümüzde yıkık taş duvarların, kemerlerin ve mezarlıkların orta yerinde sessizce duran Şirkan köyü bulunmaktadır.
Dinawar şimdi talan edilecek zengin bir bölge olarak uluslararası sanat eserleri kaçakçılarına hizmet etmektedir. Zira Dinawar ovasının kuzey batı köşesindeki küçük Kondula kasabası hariç, neredeyse kesin bir şekilde Ebu Hanife’nin anadili olan Kürtçenin eski Gorani lehçesi bile yerini Sorani ve Kelhuri lehçelerine bırakmıştır.
Fakat Ebu Hanife’nin eserleriyle günümüze ulaşan katkısı ve mirası onu bu yıkıntılardan çok daha yüksek bir mertebeye yükseltmekte, karşıt yöndeki değişimlere rağmen onu tüm zamanların beyni haline getirmektedir. Kendisi Kürdistan’ın yerli evlatlarından biri olmasına rağmen, bu rönesans adamının başarılarla ve yoğun katkılarıyla geçen yaşamı, onu gerçek bir dünya vatandaşı haline getirmektedir.

Bahar Gültekin-politikart1.blogspot.com

Kaynak:
* Bir el kitabı Kürtler Mehrdad R. Izady
* Nûbehara Biçukan Kadrî Yıldırım

Hûn dikarin van nivîsan jî bixwînin.

Abdurrahman Şerefkendi

Abdurrahman Şerefkendi veya Hejar (1920, Mahabad – 1991) Kürt dilbilimci, yazar, şair ve çevirmen.[1 Hejar 1920’de Mahabad’ta doğdu, henüz iki yaşındayken annesi ölmüştür. Beş yaşına …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir