İran Seyahat-Namesi (4)

Mahabad

Mahabad için insan söze nasıl ve ne şekilde başlayacağını bilemez. Mahabad der susarsın. Mahabad der ağlarsın. Sadece Mahabad diyebilirsin. Yutkunursun, boğazın düğümlenir, sinene ruhuna bir ağırlık çöker. Qazi’yi hatırlarsın, Çarçıra der susarsın… Gözlerinden akan gözyaşını Mahabad barajına akıtmak istersin. Aksın da Mahabad’ın ağaçlarına karışsın, Qazî’nin henüz aram olmayan mezargahına gitsin istersin. 1946 ya gitsin istersin. Çarçıra’da onu dinlemek isteyen bir çocuk olsun istersin. Qazî’nin hemen önünde duran general Mela Mistefa’nın geniş kaşlarına bakmak, şefkatli tebessümünde sana hazırlamak istediği aydınlık geleceği hissetmek istersin. Qazî’nin ihtişamını, iman ile yoğrulan entelektüel zaviyesini, öldürülürken bile düşmanından üstün olduğunu görürsün. Qazî’nin yanında duran alimlerin ferasetinde Rabbini müşahedeye dalmak, ruhunun beden hapishanesinden ayrılmasını istersin. Ocak 1946 dersin… Hiçbir Kürdistan soğuğunun bu kadar sıcak ve aydınlık olmadığını bilirsin. Zagroslara entelektüel bir kardeş geldiğini görürsün. Xanî’yi hatırlar, ağlarsın… Sadece ağlarsın… Bütün hissiyat ve düşüncelerin ötesinde sadece ağlamak, ağlamak, ağlamak…

 

Qazî, Çarçıra, Mahabad… Ağla ey ruh, ağla… Sadece ağla… Yağmur danelerinin bulutlardan boşanırcasına gözünden kan akıt… kan ağla… Haşin yağmurlardan sonra dinginleşen tabiat gibi dinginleşsin ruhun… Qazî’nin mesajına vermek istersin kendini. Çarçıra’daki hitabet ve sanatını görürsün… Kanıyla imzaladığı mesajını göğsünde taşırsın… Evladını taşıdığın gibi… Rabbinin dergahında iken en kutsal, en ulvi isteğini ister gibi. Kanla imzalanıp, geleceğe gönderilen bir mektuptur bu. Zagrosların evlatlarının mesajı, değişmeyenin, haddi zatında değişmeyecek olanın, hakikatin mesajı… Mahabada ümidin korkuya galebe çaldığı, Ocak ayında bahar mevsimini yaşatan bir cennet yelpazesi…

Zagrosların göğsünden Mahabad’a can veren şehrin tepesindeki baraja çıkıyoruz. Ruhumuzda Zagroslar-Kürtler diyalektiğinin antropolojik çözümlemeleri… Mahabad şehir merkezine, hala aktif birşekilde faaliyet gösteren Çarçıraya iniyoruz. Bizimkiler telefon bakmaya giderken, ben de Çarçıra’ya (çar çıra-çar perçe-çar bira-çar birîndar) tümen almaya gidiyorum. İsmi Kawa olan arkadaştan Tümen alıp, sohbet ediyorum kendisiyle. Çarçıra’da bir Kawa, bakurlu birine her ne kadar tümen satıyor olsa da, o Kawa olduktan sonra kalır mı hükmü Dehak’ların, kalır mı beyin yiyici yamyamların hükmü!? Kawa’yla sohbetin bir esnasında, oldukça hoşuna gidiyor olacak ki yanaklarımdan öpüyor… Ben de yüreğinden öptüm seni ey Kawa, ey Çarçıra’nın evladı, sevgili Kawa…

Sinemde bir bıçak ve kılıç, gözümde bir diken ve alev, boğazımda boğumların en kör düğümlü olanları var ve ben Mahabad’a, yüreğimizin en sevgilisine veda ediyorum.

Taksi şoförü Yasin öğretmenle 550 bin tümenle bizi 300 km uzaktaki Senendec’e götürmesi noktasında anlaşıyoruz. Yasin devletin resmi öğretmeni. Eşi de öğretmen. Gelir-giderleri karşılamadığı için ve 3 ay önce evlendikleri için ek iş olarak taksicilik yapıyor. Akşam saatlerinde yola çıkıyoruz. Yasin yolların iyi olmadığından ve belki de yeni evlendiğinden temkinli sürüyor. Yol boyunca sevgili Yasin ile sohbet ediyorum. Bu sohbet esnasında öğrendiğim en dikkat çekici konu sanırım Mahabad’ın ilk olarak Zerdüşt din alimleri ve bilgeler tarafından inşa edildiğini öğrenmekti. Nitekim ilk ismi de Muğ-abad şeklindeymiş. Muğ’lar yahut Maği’ler Zerdüşt bilgelerine verilen isim, Zerdüştilerin ruhani bilgeleri. Bu bilgeler tarafından şehir inşa olunduğu için Mağilerin abad ettikleri şehir anlamında Muğabad denilmiş, şehir çeşitli doğal nedenlerle tahribata uğrayıp yıkıldıktan sonra ismi de kısmi değişikiliğe uğramış ve günümüzdeki ismi olan Mahabad’a dönüşmüş.

Henüz Senendec’e 90 km var iken Yasin’e uyku bastırması, yoların kötü olması nedeniyle yol Divandere denen yerde bir otel buluyoruz. 140 bin tümene (75 tl) 4 kişi geceyi geçirmek üzere Divandere’de iniyoruz. Sabah Senendec merkeze gitmek için taksi tuttuk.

-Devamı var-

 

Rıdvan Yıldız

instgram: ridvanyildiz2121

 

Hûn dikarin van nivîsan jî bixwînin.

Kürd Aile Yapısının Ulusal Mücadelemizdeki Yeri Ve Önemi

Herhangi bir milleti ve toplumu sömürebilmenin , onları köleleştirmenin en sinsi ve kolay yolu bahsi …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir