ÇERMİK BEYLERİ – 4 : GÜÇ DENGESİ VE AĞALAR AİLESİ (1)

Çarşı camisinden Arasa’ya doğru gidince sağa yani Saray Mahallesi’ne doğru dar bir sokak iner. Tevfik Ağa Sokağı. Bu sokağın sağında ve solunda bundan bir kaç yıl öncesine kadar tarihi evler vardı. Özellikle sağ taraftaki büyük ev, yıllarca köklü bir aile tarafından kullanılmıştı. Ağalar ailesi.
1700′ lerin ikinci yarısından itibaren Karacadağ yöresinde oturan ve dörder çocuğu olan dört kardeş, aralarındaki anlaşmazlıktan dolayı yollarını ayırırlar. Biri Karacadağ’da kalır. Biri dört çocuğu ile Urfa’ya gider. Üçüncü kardeş Malatya’nın Pötürge ilçesine, dördüncü kardeş Hacı Nebi Ağa, dört oğlu ile birlikte Çermik’in Patekkaya’ya (Nişnik) köyüne yerleşir. (Kaynak: Yılmaz Ekinci, Aktaran: Ömer Kılıç, Uygarlık Tarihinde Cermik, S. 562-563)
Aile Nişnik’te fazla kalmaz. 1790 yılında Nişnik’e başka bir aile yerleşir. Yerleşen Veli Ağa ile Nebi Ağa arasında şöyle bir diyalog geçer ve bu diyalogdan sonra Nebi Ağa Çermik merkeze taşınır.
Diyalog şöyledir;
Nebi Ağa: Veli Ağa iki toklinin başı bir kazanda kaynamaz! Ya sen Çermik’e git ya da ben!
Veli Ağa: Ben bu köye yeni geldim bir yere gidemem! [1]
Bu tarihten sonra ise Çermik’e yerleşen Ağalar, Çermik Beyleri ile birlikte Çermik siyasetine yön vermeye çalışmış ve sürekli rekabet içinde olmuşlardır. Bir tarafta yüzyıllar boyunca Çermik’i idare eden Çermik Beyleri, diğer tarafta ise İzol Aşireti’ne mensup Çermik Ağaları.
Bu iki güçlü ailenin rekabetine ister istemez Osmanlı paşaları bile müdahil olmuştur. Hatta Osman Paşa bu iki aile arasındaki husumetten dolayı Çermik’e bile gelmiştir. Osmanlı’nın Çermik Beyleri’nden taraf olmamasının ve Ağalar Ailesi’nin de söz sahibi olmasına göz yummasının bir kaç nedeni vardır:
Birincisi: Osmanlı İmparatorluğu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşayan ve Çaldıran savaşından sonra Osmanlıya bağlanan Kürt beyliklerin statüsünden artık rahatsızlık duymuştur. Zira Fransız ihtilali ile bütün dünyadaki halklar ulusal bir kimlik elde etmek için mücadele başlatmışlardır. Mesela 1812 yılında başa geçen Botan Emiri Bedirhan Kürt beyleri ve aşiret reisleri ile ilişki kurup onları birliğe çağırmak için ciddi bir çalışma içindeydi. Hatta bir süre sonra Muş, Van, Hakkâri ve Hezan yörelerindeki bazı aşiret reisleri arasında anlaşma bile sağlanmıştır.[2] Osmanlı bu olup bitenden korktuğu için yukarıda da değindiğimiz gibi, Tanzimat ile yerel beyleri tasfiye etmeye başlamıştır. Dolayısıyla Ağalar Ailesi’nin de Çermik’te güç kazanmasına ve Çermik Beyleri’nin zayıf düşmesine göz yummuştur. Bu göz yumma zaten genel Osmanlı politikası ile de örtüşmektedir çünkü Tanzimat’ın ilanı tam da bunun içindir.
İkinci neden ise; Çermik Beyleri’nin uyguladığı “baskıdan” dolayıdır. Mesela 1720 yılında Çermik Ocak Beyliği yapan İbrahim Bey, Çermik’teki: Sultan-Alâeddin Camii, Molla Mahmud Zâhidi Mescidi, Hâci-Sârim Mescidi gibi üç mekânın mütevelli ve hizmetlileri elindeki bahçelerden „Öşür ve mahsülden öşür almak kaanun iken taleb eyledüğümde vermiyorlar“ diye Çermik Kadısı‘na şikayet eder. Kadı, 12 Mart 1720 tarihinde 29 satırlık bir hüküm yazarak Çermik Beyi İbrahim’in haksız olduğunu kayıt altına alır. Bu vesika halen Mütevvelli Önal ailesindedir.[3]
Yukarıda değindiğimiz “baskı” tabirine bir açıklık getirmek gerekiyor. Dönemin bütün beyliklerinin baskıcı ve otoriter yöneticiler oldukları tartışmasız bir gerçektir. Buna rağmen aşiretleri bir arada tutmayı başarmış ve yüzyıllar boyu hükmetikleri bölgeyi korumuş ve yönetmişlerdir. Bazı kaynaklarda Çermik Beyleri’nin çok otoriter hatta “zalim” olduklarına dair bilgiler var.
Mesela Çermik’ten rastgele girdikleri bir kahvehaneden sen sen sen diye kaldırıp omuzlarına yerleştirdikleri mehrekelere (eyerlere) kendi hanımlarını yerleştirip Hamamabaşı’na yani hamama taşıttıkları, yıkandıktan sonra tekrar Çermik’e geri taşıttıkları anlatılmaktadır. [4]
Başka bir anlatıma göre Seyfullah Bey’in oğlu hastalanır. Çermikli bir yahudi doktor tedavi eder. Çocuk buna rağmen ölür. Seyfullah Bey çocuğunun ölümünden doktoru sorumlu tutar ve cezalandırır. Bu olaydan sonra Çermik’teki yahudiler cezanlandırılma korkusu yüzünden Çermik’i terk ederler.
Bu anlatılanlar ne kadarı doğrudur bilinmez fakat ilk anlatılan olayda bazı çelişkiler var. Çermik ile Hamambaşı arası 3 km dir. Bir insanın bir insanı sırtında 3 km taşıması mümkün değildir. Dolayısıyla bu anlatım abartılı olabilir. İkinci anlatımda doğruluk payı var zira Seyfullah Bey’in ilk oğlu Ali’nin 14 yaşında öldüğü doğrudur. Fakat nasıl öldüğü hakkında bir bilgimiz yoktur. Seyfullah Bey’in ikinci oğlu Seyfullah 1930 yılında doğmuştur. Yani bu olay 1930 yılından önce yaşanmıştır. Yahudilerin, Ermeni Tehciri’nden sonra yani 1915’den itibaren Çermik’i terke etmeye başaladıklarını, İsrail kurulduktan sonra bu terkedişin hız kazandığı yine bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla bu olay bahsettiğimiz göçe denk gelmiş olabilir hatta bu göçü hızlandırmış da olabilir. Biz, kitaplarda bunlar yazıldığı için burada yazının bütünlüğü açısından değinmek ihtiyacı duyduk.
1930’da vefat eden Seyfullah Bey’i bizzat gören Çermikli Polat Ahmet, Seyfullah Bey’i; otoriter fakat hürmet gösterilen biri olarak anlatmıştır. (Kaynak Polat Ahmet, aktaran: Mehmet Bakır)
Bu iki aile arasındaki husumet, 1800’lü yılların ilk yarısında Ali Ağa’nın Osman Paşa tarafından öldürülmesi ile kan davasına dönüşmüştür.
Bahsi geçen olay şöyle gelişir:

Araştırmacı Yazar Kenan Esmer

(Bu yazı Araştırmacı_Yazar Kenan Esmer’in facebbok sayfasından alınmıştır.)

 

Dipnotlar:

[1] Ömer Kılıç, Uygarlık Tarihinde Cermik, S. 66-67
[2] Mehmet Emin Zeki, Kürdistan Tarihi, Komal Yayınları, İstanbul 1977, Sayfa 141
[3]Fahrettin Kırzıoğlu, Kara Amid Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, Eylül 1956, Sayfa 266-281, Dipnot
[4] Ömer Kılıç, Uygarlık Tarihinde Cermik, S. 563

Hûn dikarin van nivîsan jî bixwînin.

Dünya yeni bir savaşın eşiğinde iken, Birinci Dünya Savaşı sürecinde Kürdlerin tehcirini hatırlamak

Bugün dünyada ve bölgemizde yaşanan toplumsal-siyasal gelişmeler ve bu bağlamada genel olarak şekillenmekte olan siyasal …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir